Arkadaşımın Hüznü
sonerarica
Dün bir arkadaşımla karşılaştım, tanısanız çok seveceğiniz bir arkadaş, yaşama karşı dayanıklı, kolay pes etmeyen, kimsenin dedikodusunu yapmayan, kendi işiyle meşgul ama başkalarının sorunlarına, çevresinde olup bitenlere duyarlı kısaca tasvip edilecek, arkadaş olunmak istenecek biri. (Tabii ki o kadarı kadı kızında da olur denilebilecek kadar kusuru yok değil….inatçı mesela….. çok kusursuzların bu dünyada da işi yok zaten)
İşte bu olumlu arkadaşın dün biraz yaşama karşı sorgulamaları artmıştı, hemen herkesin mutsuz olduğunu ima etmesinden etkilenmiş, olur olmaz şeylerden umutsuzluğa düşmeme hali zedelenmişti. Belki de başkalarının yaşamdan, yaşamın getireceklerinden çok tatmin olmamaları, kendi durduğu yer, yaptıkları, yapacakları ile ilgili sorgulamasına neden olmuştu.
Pekiiii haksız mıydı….?
Haklıydı….çünkü:
İnsan (hele birde duyarlıysa) etrafında esen rüzgârın şeklinden, şiddetinden ister istemez etkileniyor. Özellikle bu günlerde bende gözlemliyorum ki; bir huzursuzluk ve mutsuzluk hali almış başını gidiyor..
Nedenleri tartışılacak olursa çok şıklar sayabiliriz (bana göre teknoloji çağının yanlış, ya da bilinçsizce diyelim, kullanımındaki şekil ve hızın bunda çok önemli ve büyük etkileri var, hatta haftaya bunlardan biriyle ilgili birkaç satır yazacağım, konu başlığı da mektup olacak)…
İnsan mutluluğunun tek başına oluşamayacağını düşünüyorum, elbette mutluluğun iç dünyadan başladığına inananlardanım. İç huzuruna sahip olmanın büyük bir erdem olduğunu sonuna kadar savunuyorum, her şartta bunu koruyabilmek çok mühim.ama bu içsel huzur dışarı doğru vururken ya da alanını genişletirken diğer mutluluk ve umutluluk rüzgarlarıyla besleniyor ve alanı daha genişliyor ya da daralabiliyor, yok olacak seviyelere varabiliyor (benzer hareketler birbirlerini çeker yasası)
İşte bu noktada Robinson gibi bir başımıza kuşlarla ve böceklerle yaşamıyorsak, yan yana yaşadığımız diğer insanların bu mutluluk ve umutluluk hali bizim için etkili bir davranış stili, ne kadar güçlü olunursa olunsun o rüzgârdan nasibini alıyor insan…. Bu açıdan bakıldığında ruhu yorulmaya başlamış arkadaşımı haklı buluyorum.
Haksızdı…..çünkü:
Yine benzer hareketlerin benzerlerini doğuracağı yasasını hatırlatarak, birilerinin bu yoğunlaşmakta olan belirsizlikten doğan hüzün bulutunu dağıtacak rüzgâr gibi olmaları gerekliliğine inanıyorum. Evet, ilk bakışta zorlanma ve aşırı kuvvetlilik gerektiren bir tutum gibi görünüyor (hatta öylede). Ama insanoğlu var olduğundan bu yana birileri hep zorlanmamış ve yeni akımlar yaratmamış mı, böylelikle ama kendi hayatlarının ama başkalarının kahramanları olmamışlar mı, en büyük liderler kriz anlarında ortaya çıkmamış mı?…
Yaşamın hakkını vermekten ne zaman söz etsem aklıma bu gelir… İnsan doğabilecek her zorluğa karşı o içsel mucizeyi harekete geçirebilirse hem kendisine hem de yaşayan diğer organizmalara daha faydalı olabiliyor.
Sizlere aslında kolay kolay duygusal yenilgi yaşamayacak bir arkadaşın (geçici olduğuna inandığım ve umut ettiğim hüznünün) bana anımsattığı birşeyi anlatmak istedim… ve ekliyorum… doğa bize oyun oynamadan ondan nasıl sağlıklı faydalanabileceğimiz konusunda daha dikkatli, titiz ve süratli olalım… Teknoloji çağının süratine yenik düşmeden… Belki de duyguların süratini iyi ayarlayarak.