Hayat Bayram Olsa

sonerarica

  Sorguluyorum, hayat her gün bayram sevincinde yaşanabilir mi…. Dünya eskidi, dünya bozuluyor, her geçen gün dünya daha da bir yoruluyor ve bu yorgunluk yaşamsal sıkıntılar olarak biz insanların omuzlarına taşınamaz ağırlıkta yükler olarak biniyor ancak her şeye rağmen hayat her gün yeni baştan bayram sevinciyle yaşanabilir.
  
      Öncelikle bugünü bugün yapan hayatın kendisi değil ki, en küçük noktasından da bakılsa, en büyük resim olarak ta incelense, yaşamak, doğmakla ölmek arası süreyi nefes alıp vererek tamamlamak demek. Uyku ve beslenme gibi temel ihtiyaçları arasına serpiştirdiğimizde ki bunlarda tamamen insanın alışkanlıklarıyla şekillendirdiği şeyler, yaşamak için her şeyin doğanın en çıplak halinde yeterince hazır olduğu aşikar..
  
      İnsanın var olduğu ilk zamanlardan itibaren bulduğunu anlama, çözümleme, şekillendirme isteği ilk icatlarla birlikte bugünkü akıl almaz icatlara kadar süren serüvenle ister istemez dünyayı yordu…
  
      Yoktan var edemeyen insan, yine elinin altındaki doğaya ait malzemelerle hayatı kolaylaştırmak üzere alet edevat yapma sevdasına var oluşuyla birlikte tutuldu. Düşünsek ya neydi aslında altında yatan… Var olanla yetinmeme dürtüsü… Hiç işlevsiz bir hayat ta bayram sevinciyle geçen günlerden oluşan bir hayat olmazdı şüphesiz.
  
      Sorunda tam burada başlıyor zaten. Neyi nasıl hangi sınırlarda yapmayı pek becerememiş galiba insanoğlu; kendini oyalayacak, doğanın zaman zaman çetinleşen koşullarına uyum sağlayacak nesnelerini oluştururken, yıkıcı yanını görememiş, kimbilir belki dünya nüfusunun bugünkü sayılarına erişeceğini, belki de kaynak yetmeyeceğini hesap edememiş…
  
      Oysa formül öyle basit ki: Evrende her şeyin karşılığı, birbirini tamamlayan yeni bir madde oluşturan karşılığı yada karşılıkları var…dozlar doğru kullanıldığında zarar kavramı yerini bulamayacaktı sözlüklerde…
  
      Yetmezlik duygusu daha da daha da hırsla birleşince, kendi ölçülerine göre herkes her şeye birden sahip olmak isteyince, yaparken yıktığını görememiş hiç kimse ya da görmek istememiş işine geldiğince… Önce bedenler hasar görmüş, örselenmiş, bu tüketmek için üretmenin kontrol edilemeyen hızında; hastalıklar artmış, savaşlar artmış, kendini yenileyemeyen doğanın isyanı artmış, haykırışlarını felaketleri olarak ortaya çıkarmış.
  
      Yürek sığamamış hırpalanan bedene, zarardan nasibine düşeni almış zamanla… Duygular da yorulmuş farkındalıkla veya hiç farkında olmadan gelgitlerinin, suları yükselmiş, alçalmış, zamanlı zamansız duygu denizlerinin…
  
      Oysa öyle basit ki formülü duyguları dinginleştirmenin. Yaşamdan ne istediğini iyice bilmeli, bellemeli önce yürek, neyi niye, nasıl, hangi sınırlarda isteyip, nereye varmak istediğinin farkında olmalı…
  
      Yaparken bir şeyleri yıkarak mı, yoksa daha da besleyerek mi yol alacağını seçebilir insan, bu özgürlüğü ona Tanrı tarafından armağan edilmiş ve eğer gönül gözünü açabilirse iyice, görebileceğinden çok daha uzakları, derinliği görebileceği istisnasız belirlenmiş…
  
      Yani zor değil gerçeğinde hayat; onu zor gibi gösteren anlamına yüklenmiş beklentiler. Bence bugün küçük bir değişiklik yapıp, ne olup olmadığımızı, ne yıkıp ne inşa ettiğimizi, hangi yağmurda dans edip, hangi güneşte yıkandığımızı, hangi gökkuşağını giyindiğimizi bir gözden geçirelim… ama gönül gözümüzü açarak… sınırlarımızdan sıyrılarak…. hayattan verebileceğinden daha fazlasını beklemeden…
  
      Göreceksiniz ki zorda değil o kadar… hayat her gün bayram gibi yaşanabilir… korkmayın deli olmayacaksınız bunu başardığınızda, sanırım deliye her gün bayram tanımlamasını ilk söyleyen, deli derken bizim anladığımız delilikten farklı bir şey kastetmiş.
  
      Zaten ben seçimimi yaptım, hayatı her gün bayram sevinciyle yaşamak için delilik tanımını olduğu gibi üzerime alıyorum ammmaaaa duyarlılığı asla yitirmeden ve başkalarının hayatını karartmadan…. benimle yürür müsünüz ?…

Cevapla


Warning: shell_exec(): Cannot execute a blank command in /home/sonerarica.net/public_html/wp-content/themes/soner-arica/footer.php on line 2