Ramazan Günleri
sonerarica
Çocukluğumu genel olarak gözden geçirdiğimde ramazan aylarına ait bir çok resim tüm parlaklığıyla ilk sıralarda yer alır. Ve o resimler, bana çok şanslı bir çocukluk geçirdiğimi düşündürür. Büyük şehirlerde nasıl oluyordu bilmiyorum, sonradan gördüm ama, her şeyin değiştiği gibi Ramazan günleri de değişmişti ya da değişmiş olmalıydı.
Bana sıcak duygular anımsatan çocukluğumun Ramazana ait görüntülerinde neler yoktu ki. Öncelikle yaz günlerine gelen Ramazanları hatırlıyorum…
Fatsa gibi harika bir sahil kasabasında geçti benim hayatı tanıdığım ilk yıllar. Ramazanı tanımamda mayıs, haziran aylarına denk geliyor. Her ne kadar okul tatil olur olmaz denize girmemize engel gibi görünüyorsa da, bu kutsal ay, hazırlıkları ve yaşama biçimi açısından görülmeye, binlerce kez yaşanmaya değerdi.
Başlangıcına on, onbeş gün kala hazırlıklarına start verilirdi. Hemen her evin bahçesinde Ramazanlık yufkalar açılırdı. Belki sadece Karadeniz’e özgü bir hazırlıktır bu, çünkü başka yörelerde duymadım. Ama, ev kadınlarının birbirine yardımcı olmak için günleri baştan kararlaştırdığı bir törendi adeta. Hani bugünlerde altın günü, euro günü gibi toplantılar yapılıyor ya kadınlar; Ramazan öncesi her gün, her ev için yufka açma günü vardı. Aynı işlem ayrı evlerin bahçelerinde benzer kadrolarla tekrar ediyordu. Yani, herkesin yediği börekte mahalle sakinlerinin katkısı vardı.
İklim müsait olduğundan iftar saatleri kapı önlerinde beklenirdi, bütün evlerin pencereleri ve kapıları açık. Her anı birlikte geçiren, birbirlerini, hep bir arada yaşadıkları için iyi tanıyan insanları, o topun atılışını bekleme saatleri başka bir dostça duyguyla yakınlaştırırdı sanki.
Sadece mahalle değil, şehir Ramazan pidesi kokardı adeta… İftarla sahur arasındaki saatler de sokaklarda yaşanırdı. Birlikte atılan adımlarla gidilen teravi namazları, sonrasında yapılan kapı önü sohbetlerinin devamı…
Ekonomik açıdan şartlar daha rahatmış tabi, teknoloji bu kadar gelişip insanları kendi dünyalarına kilitlemediği için yüz yüze konuşmak, göz göze anlaşmak, daha yaşanılır ve mutlu kılıyormuş günlük yaşamı.
Hatırlıyorum o günlerde elektrik kesintileri olurdu ama o saatler ne kadar uzun olursa olsun mutsuzluğu, huzursuzluğu beraberinde getirmezdi. Bugün olsa sudan çıkmış balık gibi kalıyor insan, çıplak ve yaşamını dolduran elektronik aletler olmadan zamanı nasıl dolduracağını bilememesinin doğurduğu çırpınışlarda.
Hele bir Ramazan Bayramının yaklaştığı günlerin coşkusu olurdu ki sormayın. Bayram kavramı sözlükteki karşılığının hakkını verirdi. Bugün bu bayramların, tatil rezervasyonları için telefon ve internet başına geçirdiği insanlar, tıpkı Ramazana hazırlandıkları gibi bayramına da hazırlıkla doldururdu zamanlarını.
Devamlı bir arada olmalarına rağmen o bayram sabahlarında uzun zamandır ilk kez karşılaşıyormuşçasına temiz ve özenli halleriyle yeniden ziyaret ederlerdi birbirlerini…
Ben, bayramlık ayakkabısını yatağının altına koyup uyuyan jenerasyonun çocuklarından biriyim. Bu duyguyu size anlatamam çünkü bu gerçekten “yaşanır, anlatılamaz” duygulardan biri. Bir ipucu: Belki sizden çok büyük birini bayramda ziyaret etiğinizde, bakışlarının ardındaki mutluluğu kavrayabilirseniz tam olmasa da çok yakın bir duyguyu yaşayacağınızdan emin olabilirsiniz.
Hayırlı ramazan günleri ve bayramı dileklerimle.